GençRubens’in resmleri Michelangelo ve özellikle Caravaggio gibi Rönesans ressamlarından etkilendiğini fakat daha sonra kendisini bulup etkilerinden arınmıştır. Oldukça kısa hayatı zenginlik ve mutluluk içinde geçmiş olup Rubens açlık, soğuk ve cehaleti görmemiş ve bir azınlığının isteklerini karşılamıştır.
Peter Paul Rubens Kimdir. Peter Paul Rubens yaşamı ve eserleri ile ilgili bilgilerin yer aldığı sayfamız. Peter Paul Rubens Kimdir? Peter Paul Rubens Flaman ressamdır. 28 Haziran 1577 Siegen/Westfalen doğumludur. 30 Mayıs 1640 Anvers'de hayata gözlerini yummuştur. 1592'de resim çalışmalarına Anvers'de başladı.
Son Günleri (1830-1833) eseridir. Alexander Pushkin ve Gogol'dan Peter Paul Rubens ve Van Dyck'a kadar karşılaştırılmış, sanat tarihinin ölümsüz eserleri. Karl Briullov, 11 Haziran, 12 Aralık, 1799, 1809, 1821, 1822, 1830, 1833, 1835, 1836
VenüsBayramı (Rubens) - The Feast of Venus (Rubens) Venüs Bayramı. (Rubens) -. The Feast of Venus. (Rubens) Venüs Bayramı, Flaman ressam Peter Paul Rubens'in şu andaViyana'daki Sanat Tarihi Müzesi'nde bulunanbir tablosudur. Venüs Verticordia'nın onuruna kutlananRoma festivali Veneralia'nın hayali bir tasviridir.
AvrupaDüşüncesinin Serüveni - Antik Çağlardan Günümüze Batı Düşüncesi. Jacqueline Russ
Eserinorijinal boyutu 286 x 224 cm'dir ve tuval üzeri yağlı boya olarak çalışılmıştır. Sanatçı hakkında kısa bilgi: Flaman Barok Ressam Peter Paul Rubens (1577 – 1640) 1598 de Anvers’te “usta” ünvanını kazandı. Dehası ve eserleri bakımından gelmiş geçmiş ressamların en büyüklerinden biridir.
qV1Dty.
Kuzey Avrupa’nın en üst düzey Barok ressamı olarak kabul edilen Peter Paul Rubens, büyük bir enerjiye ve pek çok ilgi alanına sahipmiş. Çağının en özgün çok yönlü ve verimli sanatçılarından biriymiş. Siyasi yaşamda oldukça haraketliymiş. Flaman saray görevlisi ve avukat bir babanın oğlu olan Rubens, Almanya’da doğmuş fakat hemen ardından Antwerp’e taşınmış. Yaklaşık 14 yaşında yerel sanatçılardan eğitim almaya başlamış. 1603’te diplomatik bir görevle İspanya’ya seyahat etmiş ve II. Philip’in Raffaello ve Tiziano koleksiyonlarını görmüş. 1604’te dört yıl kalmış olduğu İtalya’ya dönmüş. İtalyanın Rubens üzerindeki etkisi derindi. 1608’de ününün kendinden önce ulaştığı Antwerp’e dönmüş. Rubens – Barok Eserlerine olan yoğun talebi karşılamak üzere kendi atölyesini kurmuş ve ertesi yıl Hollanda’nın saray ressamlığına atanmış. Rubens’in zekâsı, cazibesi, dil yeteneği ve açıkgöz iş algısı fark edilmiş ve kraliyet patronları için pek çok diplomatik görevle seyahat etmiş. Bununla birlikte, eserlerinin büyük bölümü duygu yüklü figürler, hareketli firça vuruşları ve parlak renklere sahip büyük çalışmalar olan sunak resimleriymiş. Her sabah dörtte kalkıp akşamüzeri beşe kadar çalışırmış. Çalışırken kendisine klasik edebiyattan okuma yapan birini görevlendirirmiş. 1622’de Rubens’e, Fransa Kralı IV. Henry’nin dul eşi Marie de’ Medici tarafindan bir sipariş verilmiş. Anıtsal proje, Paris’teki Lüksemburg Sarayı’nın iki galerisinin kraliçe ve ölmüş eşinin hayatlarını öven iki alegorik resim serisiyle dekore edilmesini gerektiriyormuş. Pek çok açıdan güç bir siparişmiş, Marie önceden kestirilemez yapıda biriymiş ve en güvendiği isim olan Kardinal Richelieu, Rubens’i siyasi bir tehlike olarak görüyormuş. Nihayetinde, Maria oğlu V. Henry tarafından saraydan sürgün edilince iş yarım kalmış. Yine de 24 resimden oluşan geniş bir kısmı Rubens’in atılgan yaklaşımını ortaya koyar. Sanatçının tek başına resmettiği 4 metre yüksekliğindeki tuvallerde portreler, tarih ve alegori bir araya gelir. Rubens – Barok Rubens’in eserlerine talep sıra dışı yoğunluktaymış fakat o enerjisi, organizasyon becerisi ve hızlı çalışma yöntemleriyle canlı, akıcı ve renkli üslubunda çok sayıda resmi başarıyla tamamlamış. Tüm Avrupa’da tanınan sanatçıya, hem kendisine 80’den fazla resim sipariş etmiş olan İspanya Kralı IV. Philip hem de İngiltere Kralı V. Charles tarafından şövalyelik unvanı verilmiş. Ayrıca kitap resimleri üretmiş, heykel ve mimari detaylarla birlikte dokumalar tasarlamış. Samson ve Delilah- Rubens -1609- 185 x 205 cm Yaşarken ressamların prensi ve prenslerin ressamı’ olarak tanımlanmış ve ölünce çağının en büvük adamlarından biri olarak yası tutulmuş. Eserlerine hakim olan yuvarlak hatlı, dolgun kadın figürleri Rubens denince ilk akla gelenlerdendir. Son derece renkli, cesur ve cüretkar kompozisyonlari vardır. Mitolojik resimleri ve erkek vucudunu da çok basarili cizer. Rubens’in en önemli eseri olarak gösterilen Rubens – Samson ve Delilah’ın hikayesi şöyle; Gücünü uzun saçlarından alan Samson, Fenikeli Delilah’a aşık olur ve ona sırrını söyler. Samson uyurken saçları kesilir ve askerler onu yakalar, gözleri oyulur ve zindana atılır, zamanla unutulur ve saçları tekrar uzadığında gücüne tekrar kavuşur ve içinde bulunduğu tapınağı yıkar. Resimde Rubens, Samson’un saçlarının kesilme anını resmetmiş, Samson, Delilah’ın kucağında uykuya dalmış. Peter Paul Rubens Eserleri
20. yüzyılın en önemli sanatçılarından ve sürrealizm akımının en önemli temsilcisi olan Salvador Dalí’nin önemli resimlerinin analizini sizler için hazırladık. Bu yazımıza ek olarak, Salvador Dalí ile ilgili hazırladığımız diğer yazıyı da okumanızı öneriyoruz Salvador Dalí’nin Eserleri ve Hayatı Salvador Dalí, Cadaqués manzarası yapmaktan hiç vazgeçemez. İspanya-Fransa sınırına birkaç kilometre uzaklıkta Pireneler’in eteğindeki Cadaquès, şirin bir Akdeniz kasabasıdır. Dalí ailesinin yaz tatillerini geçirdiği ev buradadır. Sonraki yıllarda Dalí, Buñuel’den Garcia Lorca’ya, Aragon’dan Picasso’ya kadar arkadaşlarını bu küçük sahil kasabasına davet eder. Hatta Gala ile de burada tanışır. 1927 yazında Dalí’nin yakın arkadaşı Paul Éluard, Gala adını verdiği Rus karısı Helena ve kızı Cecile ile Cadaquès’e gelir. Dalí, Gala’ya aşık olur, yaz sonunda Éluard ve kızı Paris’e dönse de, Gala kalır ve birlikte yaşamaya başlarlar. Artık Dalí için bir aşık, bir arkadaş, esin perisi ve model olur. Aslında Dalí’nin 10 yaş büyük Gala ile ilişkileri bir hayli karışıktır. Éluard 1934 yılında tekrar evlense de, Gala, Éluard 1958 yılında ölmeden Dalí’yle evlenmez. Salvador Dalí, Cadaqués, Seen From Behind, 1921 Fundació Gala-Salvador Dalí, İspanya Dalí’nin bu eserinde perspektif etkisi çarpıcıdır. Dalí, resmindeki amacını şu şekilde açıklar “Dalí’ye özgü tüm evreni tek bir manzaraya sığdırmak istedim; alt tarafta hep sonsuzluğa doğru uçuşun çizgileriyle temsil edilen dünya, ortada kutsallık, yani Cadaqués kilisesi, yukarıda da evren ve ay. Solda, üstünde meyveleriyle birlikte görülen keçiboynuzu ağacının yanında durarak bu manzaranın resmini yapıyor, bir yandan da ağaçtan kopardığım keçiboynuzlarını kemiriyordum.” Salvador Dalí, The Persistence Of Memory, 1931 Museum Of Modern Art, New York Dalí’nin Belleğin Azmi adlı bu en bilinen eseri, Einstein’ın zaman kavramındaki mekan algısını yerle bir eder. Tuval öyle bir boşluktur ki, içinde binleri barındıran hiçlik masası gibidir. Edip Cansever’in üzerinde bir yığını açtığı masa Masa da masaymış ha!, Dalí’de bir tablo olarak karşımıza çıkar. Resim ile ilgili çözümlemeler, karıncalar, sinek, eriyen saatler, bomboş kumsal gibi kavramlarla birlikte ölüm üzerine gibi görünse de, resmin göstergeleri ölümden ziyade öncesinde zaman ve bellek üzerinedir. Eserine Belleğin Azmi ismini vermesi zamana karşı gösterilen çabanın bir ifadesi olarak görülür. Resim üzerine birçok yorum yapılmasına rağmen Dalí’ninki ne kadar da farklı “Kendimi yorgun hissettiğim ve başımın hafifçe ağrıdığı bir akşamdı. Birkaç arkadaşla birlikte bir sinemaya gitmek üzere idik. Ama ben son anda gitmemeye ve erken yatmaya karar verdim. Gala onlarla gidecekti. Akşam yemeğimizde keskin bir tadı olan eritme Fransız peyniri yemiştik. Herkes gittikten sonra eritme peynir aklıma süper yumuşak sözcüğünü ve felsefi düşünceleri getirdi. Uzun süre düşündüm, sonra yatmak üzere kalktım ve stüdyoma giderek adetim olduğu üzere son kez yapmakta olduğum tabloya göz attım. Bu tablo bir peyzajdı. Kayalar şeffaf melankolik bir alacakaranlık ile aydınlamıştı. Ön planda dalları kesilmiş yapraksız bir zeytin ağacı duruyordu. Bu manzarada yaratmakta başarılı olduğum atmosferin sürpriz bir görüntünün oluşumuna yardım edeceğini biliyordum, ama ne olacağını kestiremiyordum. İki tane yumuşak erimekte olan saat gözümün önünde canlandı. Bir tanesi acıklı bir şekilde zeytin dalına asılı idi. Baş ağrımın artmasına ve çok acı vermesine rağmen büyük bir açgözlülükle paletimi hazırladım ve çalışmaya başladım. Gala 2 saat sonra sinemadan döndüğünde en ünlü tablolarımdan biri tamamlanmıştı.” Salvador Dalí, Trilogy of the Desert Mirage, 1946 National Gallery of Victoria, Avusturalya, Melbourne René Magritte gibi sürrealistler genellikle gündelik nesnelerin gizemini çözmeye odaklanırken, Salvador Dalí vizyoner manzaralarını çoğu zaman hayal gücünün yaratıklarıyla doldurur. Dalí, sahnelerine dramatik ve halüsinasyonel bir yoğunluk kazandırırken, göz kamaştırıcı ressamlık becerisini de sergiler. The Invisible Lovers Oasis Dalí’nin bu resmi Çöl Üçlemesi olarak adlandırdığı üçlemenin bir parçası. Diğerleri ise Oasis ve The Invisible Lovers. Bu üç resim, Shulton Cosmetics’in kadınlar için ürettiği bir parfüm ve makyaj markası olan Desert Flower’ın, triptych’in yan yana ve birbiriyle ilişkili üç resmin oluşturduğu pano şeklindeki hareketli resimler parçalarıdır. Salvador Dalí, Portrait of Ann Woodward, 1954 Morohashi Museum of Modern Art, Fukushima, Japonya Aslında portre çalışmaları, Dalí denince akla gelen çalışmaları değildir. Portrelerinde Dalí, paranoyak eleştirel bakış açısının merceğinden bakarak çalışmaz. Başka bir deyişle, hayal gücü tuval üzerindeki öncü bir rol oynamaz; bunun yerine modelini gerçekçi bir şekilde tuvale aktarır. Elbette, gerçekçi bir portreye sürrealist hava veren kendine özgü ikonografisinin tuhaf parıltılarını da ekler. Dalí, portrelerinde modellerinin görünümüne şaşırtıcı derecede fotoğrafik hassasiyetle yaklaşır. Fakat çoğu zaman arka plan, tuhaflıklar ve sürprizler içerir ki; bu da Dalí’nin damgasıdır. Ann Eden Woodward, Amerika’da gece kulübü dansçısı ve radyocu olarak çalışırken, zengin bankacı William Woodward Jr. ile tanışır, 1943 yılında evlenirler. İki oğulları dünyaya gelir. Tartışmalı bir evliliktir, kayınvalide gelini kabul etmez, üstüne New York yüksek sosyetesi tarafından da dışlanır. Zamanla, Ann’i cemiyet hayatı kabul etse de, hep öne çıkan ve tartışmalı bir figür olur. Mutsuz bir evliliktir üstelik, ikisinin de sevgilisi vardır, kocası boşanmak istese de Ann istemez. 1955 yılında malikanelerinde, pompalı tüfekle kocasını öldürür. O bölgede yoğun hırsızlık olduğu bir dönemdir ve Ann kocasını hırsız sandığını, yanlışlıkla vurduğunu söyler, tutuklanmaz. Yazar Truman Capote’nun ölümünden sonra yayımlanabilen, ama bitmeyen romanı Answered Prayers’ta Kabul Edilmiş Dualar, roman karakterleri dönemin önde gelen sosyetesi içindendir. Ann ve kocası da farklı isimlerle yer alır romanda; yazar Ann’ın kocasını bilerek öldürdüğünü ima eder. 1975 yılında romandan alıntılar bir dergide yayımlanınca, Ann siyanür içerek intihar eder. 1976’da bir oğlu, 1999’da da diğer oğlu, anneleri gibi yaşamlarına son verir. Portrede Dalí, Ann Woodward’ın karakterini, bakışları ve duruşuyla vurgulamış; arka planda çok küçük bir şekilde yer alan erkek figür ise kadının hayatında pek anlamı olmayan kocası gibi. Yerdeki deniz kabukluları ise kadın cinselliğine bir gönderme. Ancak Ann Woodward, portresinin çıkış şekliyle ilgili bazı sorunlar söz konusu olunca, Dalí’yi dava eder. Salvador Dalí, Dalí Seen From The Back Painting Gala From The Back Eternalized By Six Virtual Corneas Provisionally Reflected By Six Real Mirrors, 1972 Dalí Theatre Museum, Figueres, İspanya Bu çalışma, Dalí’nin stereoskopik efektler resmi üç boyutlu gibi gösteren optik aygıt kullanarak üçüncü bir boyut yakalamaya çalıştığı 70’li yıllara ait. Resimlerinde üçüncü ve dördüncü boyutu yaratılabilme imkanı, Dalí’nin saplantıyla eğildiği ilgi alanlarından biridir. Dalí’nin holografi ve üç boyutlu sanata olan ilgisi 1965 tarihinde başlar; holografiyi deneyip sonra vazgeçen sanatçı, büyük hayranlık duyduğu ve Gerrit Dou’nun ve hipergerçekçilerin çalışmalarından esinlenerek, derinlik hayali yaratmasına imkan sağlayan stereoskopi aracılığıyla üç boyuta ulaşmayı hedefleyen eserler yapmaya karar verir. Dalí, resminde dikey çizgiler üzerinde kurulmuş bir kompozisyon düzenini izleyiciye sunar. Çizgisel perspektif kurallarına göre, kompozisyon üç paralel plan içerir. Seyirciye en yakın planda sandalye üzerinde oturan ve şövalede çalışan ressam, ressama sırtını dönmüş model, yani Gala ve aynada yansıyan görüntü. Resmin sol üst tarafındaki adeta sonsuza açılan pencere, aynada yansıtılan görüntü, yapıtın derinliğini sağlamaktadır. Bunun yanında, resimde değişik noktalardan ancak aynı uzaklıktan bakılarak yapılan iki tuval stereoskopik etki yaratır ve bu iki tuvalin görsel birleşimi de izleyende derinlik hissi uyandırır. Dalí, o sırada Velázquez’in ünlü yapıtı Las Meninas’ı yarattığı üslupta çalışmaktadır. Dalí, 1975 yılında bu tablosu için bir de şiir de yazar Omuzlarımın gerisinde kendimi görmek için Sizi, en sevdiklerimi çiziyorum Sizin aynalarınızdan birine bakıyorum, Ve onun gibi bir başkasına da, Suretlerimiz yansıtılıyor Üçüncü bir ayna gerek bana, Böylece dört gözbebeğimin içine Seni yerleştirebilirim. Salvador Dalí, Apparition of the Face of Aphrodite of Knidos, 1981 Fundació Gala-Salvador Dalí, Figueres, İspanya Son resimlerini 1980’li yıllarda yapan Dalí, bu dönemindeki fikirlerini şu sözleriyle özetler “İmgelemim artık kaprisin ve rüyaların ya da otomatlığın hizmetinde değil; artık doğrudan doğruya kendi varlığımdan, kendi hastalığımdan ve en inatçı anılarımdan alınmış önemli şeylerin resmini yapıyorum.” Bu resmi, Dalí’nin Antik Yunan’a ait yapıtları kullandığı en nostaljik dönemine aittir. Buradaki heykel, 300’lü yıllarda yaşamış olan Atinalı heykeltraş Praksiteles’e ait. Knidos Afroditi ya da Çıplak Afrodit de denilen, Datça Yarımadası’nın batı ucunda yer alan antik Knidos şehrinde bulunan ünlü Afrodit heykeli, dünyadaki ilk çıplak kadın heykeli olması bakımından da önemlidir. Eserde yer alan şeritler, niyetleri, çatlaklar ise çöküşü, ölümü ve korkutan unsurları temsil eder. Resmin farklı yerlerinde yer alan servilerin üstündeki kanatlar ve çatlak, yaşamı yeniden kazanmak için duyulan şiddetli arzuyu yansıtır. Dalí, Afrodit’in çenesinin küresel biçimini vurguladığı, grilerin, soluk renklerin ve bakır yeşiline çalan yeşillerin yer aldığı eseri, yeni bir estetik anlayışına gidişin de dönüm noktası sayılabilir. Bunun yanında resmi yaptığı dönem, Dalí için zor yıllardı; zira Gala’nın ölümü kaçınılmaz görünüyordu. Sanatçının ruh hali hem bu kaçınılmaz sonun bilincinde olduğunun, hem zamanın hızla akıp gittiğinin, kendi yaşamının da artık gelecekten ziyade geçmişi barındırdığının farkına vardığını yansıtmaktadır. Kaynak İstanbul’da Bir Sürrealist Salvador Dalí – Sakıp Sabancı Müzesi
Peter Paul Rubens, 17. yüzyılın en büyük Flaman sanatçılarından biri olarak kabul edilir. Resimleri dünyanın en iyi galerilerinde tutuluyor ve ressamın eserlerinin birçoğu adını hiç duymamış bile olsa görsel olarak tanınıyor. Rubens'in en ünlü isimleri ve açıklamaları ile tabloları bu makalenin ilerleyen kısımlarında sunulmaktadır. Sanatçının kısa biyografisi Peter Paul Rubens, 28 Haziran 1577'de Siegen'de Almanya zengin ve ünlü bir zanaatkar ve tüccar ailesinde doğdu. Gelecekteki sanatçı 8 yaşındayken, Rubens ailesi, genç adamın beşeri bilimleri, önce bir Cizvit okulunda, sonra da zengin bir sekülerde çalıştığı Köln'e taşındı ve Yunanca okudu ve olağanüstü hafızanın yeteneklerini gösterdi. 13 yaşındayken, aile bağları sayesinde Peter Paul, sayfanın konumuna Belçika Kontesi de Lalen'e atandı. Fakat genç adam saraylı olmak istemedi ve bir yıl sonra resim çalışmalarına başladı. İlk ünlü hocası sanatçı Otto van Veen'di. 1600'lerin başlarında, aday sanatçı, eski ustalar okulundan çok esinlendiği İtalya ve İspanya'yı dolaştı. Bu dönemde Rubens'in “Verona'nın Dostları Çevresinde Kendi Portre”, “Mezarın Konumu”, “Herkül ve Omphal”, “Heraclitus ve Democritus” adlarını içeren resimleri yazılmıştır. Raphael ve Titian gibi İtalyan ve İspanyol sanatçıların ünlü resimlerinin pek çok kopyasını yaptı. 8 yıldan fazla süren yolculuğun ardından Peter Paul Rubens, Belçika'nın Antwerp kentine geldi ve 1610'da Brüksel'de Dük Albrecht'ten ressam unvanını aldı. Dük ve eşi Isabella Clara Eugenia'nın isimlerini içeren isimlerle Rubens'in pek çok resmi o dönemde ortaya çıktı, çünkü iktidardaki çift sanatçı ile ayrılmak istemedi - etkileri Rubens'in yaratıcı başarısına ve tanınmasına büyük katkı sağladı. Ama yine de Brüksel'de kalmak istemedi, Anvers'e döndü ve en sevdiği model ve üç çocuk annesi olan Isabella Brant ile evlendi. 1611 yılında, sanatçı kendisi ve ailesi için büyük bir ev atölyesi edindi ve o andan itibaren çalışmalarının özellikle verimli bir dönemine başladı. Hiçbir şey sanatçıyı utandırdı - para ve zamanla donatılmadı ve aynı zamanda özgür yaratıcılık için yeterli beceri kazandı. Sanat eseri boyunca, Peter Paul Rubens, 3000'den fazla tabloya boyadı, birçoğu müteakip kuşak sanatçıların çalışmalarını etkiledi. Yenilikçi değildi, ama klasik Flaman stilini inanılmaz bir zindelik ve güzellik seviyesine getirdi. 17. yüzyılın 20'lerinde Rubens ayrıca diplomatik bir kariyere de sahipti. Bu, Maria de Medici'nin mahkemesindeki verimli çalışmalara katkıda bulundu. Şimdi sanatçı düzenli olarak siyasi konularda İngiltere ve Fransa'yı ziyaret etti. 1626'da Rubens’in 34 yaşındaki karısı vebadan öldü. Bu şokun ardından geçici olarak tablodan ayrıldı ve siyasi ve diplomatik bir faaliyet içine girdi. Şimdi onun görevleri Danimarka'ya ve İspanya'ya yayıldı, ancak zorlu siyasi durum ve Medici'nin kovulması, doğrudan "sanatçılara ihtiyaç duymadıklarını" belirttikten sonra, diğer diplomatlardan Rubens'e düşmanlığa neden oldu. Hala siyasi ilişkiler kurmaya çalışıyordu ama sonunda 1635'te bu alanı terk etti. Fakat diplomatik faaliyetin ortasında, 1630'da, sanatçı tekrar ciddiye aldı ve tekrar evlenmeye karar verdi - 16 yaşındaki tüccar kız Elena Fourman, 53 yaşındaki Rubens'ten biri seçildi. O andan itibaren sanatçının ana modeli ve ilham kaynağı oldu, ondan birçok portre yazdı ve efsanevi ve incil kahramanlarını betimlemek için de kullandı. Helen, beş çocuk olan Rubens'i doğurdu, ama onunla sadece on yıl yaşadı. Sanatçı 30 Mayıs 1640'ta gut öldü. Kendi portreleri Kendi yazdığı Peter Paul Rubens'in portreleri, kendisinden önceki sanatçıların kendi portrelerinin sayısını aştı. Ondan sonra sadece Rembrandt onunla karşılaştırabilirdi. Rubens hem klasik kendi portrelerini hem de bir hikayenin hikayesiyle bir kahramanın bağışlanmasını severdi. Bu tür ilk eser, 1606'da İtalya'da yazılmış olan "Verona'nın Dostları Çevresinde Bir Portre" idi. Tuvalde yazarın yüzünün arkadaşlarının yüzlerinden farklı olması ilginçtir - görünmez bir kaynak ve doğrudan izleyiciye bakan tek kişi tarafından vurgulanmış görünüyor. Ve en ünlü kişisel portre 1623'te yazılmış sayılabilir - çoğaltılması yukarıda sunulan bu resim olmadan neredeyse hiçbir Rubens biyografisi tamamlanmamıştır. Başka bir ünlü portre, 1611'in Dört Filozofu, aşağıda daha ayrıntılı olarak tarif edilecektir. Sanatçının son kendi portresi, ölümünden bir yıl önce 1639'da yazılmış olan resimdi. Onun parçası "Sanatçının kısa biyografisi" başlıklı alt başlıkta sunulmuştur. İşte yazarın portresinin göründüğü bazı fotoğraflar "Isabella Brant ile kendi kendine portre" 1610. "Kendi portreniz" 1618. "Oğul Albert'le Kendi Portre" 1620'ler. "Kendi portreniz" 1628. "Aşkın Bahçesi" 1630. "Elena Fourman ile kendi kendine portre" 1631. "Rubens, karısı Elena Fourman ve oğulları" 1630'ların sonunda. "Son Yargı" Son Yargı başlığı altında Rubens'in iki resmi var ve ikisi de Münih'teki Eski Pinakothek Galerisi'nde. Bunlardan ilki, bir kısmı yukarıda sunulan, 1617'de yazılmıştır. 606 x 460 cm ölçülerinde ahşap bir panel üzerinde yağ ile yapılır, bu nedenle boyutu 183 x 119 cm olan ikinci resim genellikle "Küçük Son Yargılama" olarak adlandırılır. Resimlerin çoğu, Mesih'in gücüne bağlı olarak, kelimenin tam anlamıyla farklı yönlere dağılmış olan ölümlüler tarafından işgal edilmiştir. Bazıları giyinik, bazıları çıplak, ama her yüzünde korku ve umutsuzluk var ve şeytani yaratıklar hiç sürüklenmiyor. Merkezdeki resmin en üstünde İsa Mesih şeklinde tasvir edilir, kıyafetler yerine ışık ondan gelir - parlak kırmızı kanvas ve arkasında cennete giden ölüler değil ölüler yoktur. İsa'nın tarafında Meryem Ana ve Musa'nın elinde kutsal tabletler bulunur. Rubens'in 1620'de yazdığı ikinci resimde, ilk tuvalin devamı veya çeşitliliği varmış gibi görülebilir. Küçük boyutuna rağmen, tuval daha uzundur, Tanrı yine en üsttedir, ama şimdi cehennemin görüntüsü ortaya çıkmıştır. Günahkarlar, neşeli şeytanların onlarla buluştuğu uçurumun içine dökülür ve trompetli melekler insanların tırmanmasına izin vermez, kendilerini kalkanlardan korurlar. Sunak Triptikler Rubens için sunak eserleri, 1610 - 1620 dakika arasındaki dönemde en önemli sanatsal faaliyetlerden biri haline geldi. Bunlara sunak olanlar denir, çünkü sanatçı onları esasen kiliseyi süslemek için boyardı ve bazıları tuvalin bulunduğu yere düşen ışığı yakalamak için kilisenin içinde yaptılar. Bu sırada Rubens, çarmıha gerilmiş yedi tablo oluşturdu, beşi - haçtan kurtulma anını, üçü de ereksiyonuyla, İsa'nın birçok azizinin, azizlerin ve incil sahnelerinin görüntülerini gösteriyor. Ancak aralarında en ünlüsü, Anvers'teki Leydi Katedrali'nde yer alan triptikler. Bu makalenin ana fotoğrafında bir kısmı görülebilen, "Eski Haç'ın Yüceltilmesi" adlı Triptych, 1610'da eski St. Wolburg kilisesinin sunağı için yaratılan sanatçı ve resimleri, 1816'da bugünkü yerine getirildi. Triptych "Haçtan İniş" yukarıda görülebilir özellikle 1612 - 1614 arasında bulunan Katedral için özel olarak oluşturuldu. Birçok insan bu anıtsal kanvayı Rubens'in en iyi eseri ve ayrıca Barok döneminin en iyi tablolarından biri olarak adlandırıyor. "Toprak ve suyun birliği" 1618 yılında yazılmış "Dünya ve Su Birliği" adlı rubens, Devlet Hermitage Müzesi'nde St. Petersburg yer almaktadır. Dünya tanrıçasını betimleyen tuvalin, Neptün ve Triton'un deniz tanrılarının yanı sıra, tanrıça Victoria'nın da aynı anda birçok anlamı vardır. Neptün ve Kibela ittifak yapar, yavaşça ellerini tutar ve birbirlerine bakarlar, Victoria onları taçlandırır ve denizin derinliklerinden yükselen Neptün’ün oğlu Triton lavaboya uçar. Her şeyden önce, arsa kadınsı ve eril arasındaki ilahi bağlantıyı kişileştirir, çünkü bir sanatçı için tamamen çıplak bir kadın her zaman dünyevi, bereketli ve doğal bir sembolü olmuştur. Ancak şahsen Rubens için, Dünya ve Su Birliği, Flaman Bölgesi'ndeki zor durumun bir ipucuydu, Hollanda ablukası sırasında denize erişimden mahrum kaldı. Fakat en basit yorumlama, iki elementin mitolojik birliği olarak kabul edilebilir ve dünya uyumuna yol açabilir. Hermitage'da bulunan tuval bir hazine olarak kabul edildiğinden, bu resimle birlikte posta pulları 1977'de SSCB'de yayınlandı. "Üç Güzel" Sanatçının en ünlü resimlerinden bir diğeri, 1639. "Three Graces" adı verilen tuval, İspanyol Prado Müzesi'nde saklanıyor. Üzerinde, sanatçının en sevdiği stille, bazı cennetsel çalılıklarda, antik Roma zariflerine, eğlence ve neşe tanrıçası olan üç çıplak kadın resmedilmiştir. Eski Yunanistan'da bu tanrıçalara Charites adı verildi. Dansta pürüzsüz bir şekilde dönüyorlar, kucaklaşıyorlar ve birbirlerine bakıyorlar, görünüşe göre hoş sohbetler. Rubens'teki imajında her zaman tek açılı olarak son derece yumuşak, yuvarlak çizgiler bulunan aynı rakamlara rağmen, kadınlar arasında saç renginde bir ayrım yaptı. Sarışın bir sarışın gökyüzünün gökyüzünün aydınlık kısmında durur, aksine kahverengi saçlı bir kadın, ağaçların arka planına karşı tasvir edilir ve aralarında ışık ve karanlığa dönüşte, kızıl saçlı tanrıça uyumlu bir şekilde yazılır. "İki Satyrs" "İki Hiciv" resmini yapan Rubens mitolojik yaratıkların temasını sürdürüyor. 1619'da yazılmıştır ve şimdi Münih'teki “Eski Pinakothek” te bulunur. Sanatçının çoğu anıtsal yapıtından farklı olarak, bu tuval göreceli olarak küçük bir formata sahip - sadece 76 x 66 cm .. Antik Yunan mitolojisinde, Dionysos uydularına uydular denir - şarapçılık tanrısı, keçi bacakları ve boynuzları olan neşeli orman şeytanları. Satirilerin sadece iki şey yapamayacak kadar tembel olmadıkları bilinmektedir - perileri yağmalamak ve şarap içmek. Rubens zıt iki tür satir resmetmiştir - arka planda olanı alkolü daha çok tercih eder. Yağsız yüzü ve aşırı akış kabı buna tanıklık ediyor. Ön planda, bir duygusallık açıkça tasvir edilmiştir - şehvetli bir görünüm ve bir sırıtış izleyiciye kelimenin tam anlamıyla delinir ve elinde hafifçe sıkılmış bir avuç üzüm en sofistike izleyiciyi bile tereddüt eder. "Perseus Andromeda'yı serbest bıraktı" Yukarıda üç resmin fragmanını görebilirsiniz. İlki Lambert Sustris'in fırçasına ait - "Perseus Andromeda'yı serbest bırakıyor." 16. yüzyılın ortalarında yazılmıştır. Bu eser Rubens'e 1620'de aynı adı taşıyan ilk tuvalini yaratması için ilham verdi. Sanatçı, Sustris'in biraz düz ortaçağ stilini değiştirerek, kahramanların pozlarını ve genel mitolojik arsaların ikinci parça neredeyse tam anlamıyla yeniden üretti. Bu resim Berlin Sanat Galerisi'nde tutuluyor. İki yıl sonra Rubens yine Perseus ve Andromeda'nın hikayesine döndü ve aynı isimde üçüncü parça başka bir resim yazdı. Küçük farklılıklara rağmen, burada sanatçının karakteristik tarzı zaten büyük ölçüde ortaya çıkıyor - zafer tanrıçası Nick, bir kez daha karakterlerin kafalarını taçlandırıyor ve küçük aşk tanrıları çırpınıyor. Perseus'un eski bir Yunan kahramanı olmasına rağmen, bir Roma savaşçısı kostümü giymiş. Dünya ve Su Birliği gibi, bu resim de Devlet Hermitage Müzesi koleksiyonuna ait. "Aynanın önünde Venüs" 1615, “Aynanın önündeki Venüs” adlı resminde Rubens, Titian tarafından daha önce yaratılan komployu bir parça tekrarlıyor, içinde yarı çıplak Venüs, aşk tanrısının tuttuğu aynaya bakıyor. Bununla birlikte, Rubens Venüsünün yanında bulunan kara hizmetçi, Venüsünün hiç bir tanrıça olmadığını, ilahi bir öz-hayranlık duymaya meyilli topraksal bir kadın olduğunu ileri sürer. Alışkanlığına göre, sanatçı yine kıyafetsiz, ancak altın süslemeli ve ayaklarında ince, yarı saydam bir tuvalle dolgun, beyaz tenli bir kadını tasvir etti. Hizmetçi, metresinin güzel altın saçını tarar ya da sıralar. Şu anda, tuval Liechtenstein Koleksiyonu Viyana Müzesi'nde saklanmaktadır. "Dört filozof" 1611 "Dört Filozof" resminde Rubens, kendisinin yanı sıra, bu yıl ölen sevgili erkek kardeş Philip, öğrenen filozof Justus Lipsius ve öğrencisi Jan Voveri'yi canlandırdı. Ayrıca tuvalde Pug - favori köpek Lipsia, Faith kucağına kafasını eğdi. Resimde belirli bir komplo yoktur Tıpkı 1606'da Lipsius'un ölümüyle ilgili “Verona'nın arkadaşlarıyla kendi portresi” gibi, resim de Rubens'in yakın insanlarına ve onların yanında geçirdikleri zamana adanmışlıktır. Tuvali Florence Palazzo Pitti'de görebilirsiniz. "Aslan Avı" Sanatçı, 1610'dan 1620'ye kadar av sahneleri yazma konusunda tutkuluydu. İnsan vücudu görüntüsünde büyük bir beceri kazanmış, onu sadece büyük hayvanların vücutlarının gösterisinde ustalaşmakla birleştirmek istedi. Bu konuda Rubens'teki en ünlü tuvallerden biri 1621'de yazılan The Lion Hunt. İnsan silahlarının yüzleşmesi ve vahşi hayvanların güçleri, yarısı at sırtına saldıran yedi avcıya iki kaslı aslanın cesur yüzleşmesinde canlı bir şekilde gösteriliyor. Aslanlardan biri avcıyı bir hançerle yere indirmeye hazır, diğeri avcıyı dişleriyle birlikte atından çekti, pençelerini hayvanın vücuduna soktu. Bu aslan bir kerede üç mızrakla delinmiş olmasına rağmen, kızgın ve geri çekilmiyor ve avcılardan birinin kılıcı öfkeli canavarı yenmek için umut veriyor. Avcılardan biri elinde bir bıçakla bilinçsizce yatıyor. Bu resimde özellikle ilginç olan Doğu ve Avrupalı karakterlerin ortak avlanma gerçeğidir - kıyafetlerinden ve silahlarından açıkça anlaşılmaktadır. Şu anda, resim Münih "Old Pinakothek" de saklanmaktadır. Tatlım portreleri İlk eşi Isabella Brant'ın ismini içeren isimlerle Rubens tarafından yapılan çok sayıda resim koleksiyonu. Kural olarak, bunlar onun kişisel portreleri veya çiftin ortak öz portreleridir. Yukarıdaki çoğaltmaların seçiminde şunları görebilirsiniz "Leydi Isabella Brant'ın Portresi" 1620'lerin sonunda. "Isabella Brant'ın Portresi" 1610. "Isabella Brant'ın Portresi" 1625. "Isabella Brant ile kendi kendine portre" 1610. Son resim portre ressamında en iyilerden biri olarak kabul edilir. O ve genç karısı, bir fotoğrafta olduğu gibi inanılmaz derecede canlı olarak tasvir ediliyor - karakterlerin anlık olarak damgalanmadığına inanmak zor. Bu kanvasın en güzel kısımlarından biri, sevgili ve yumuşak dokunuşları olarak adlandırılabilir; bu, karakterleri birbirine bakmaktansa aşk ve etkileşimi daha iyi iletir. Şu anda, tuval Münih "Old Pinakothek" de saklanmaktadır. Yukarıda görülebilecek olan Elena Fourman'ın portreleri, yaşamının son yıllarında Rubens resminin ana arsası oldu. Aşağıdaki tuvallerin parçaları sunulmuştur "Helen Fourman ve Frans Rubens" 1639. "Helen Fourman'ın Portresi" 1632. "Kürk manto" 1638. "Elena Fourman bir gelinlik içinde" 1631st. "Sanatçının ikinci karısı Elena Fourman'ın portresi" 1630. "Eşi Elena Fourman ve oğullarıyla Rubens" 1638. Ancak Elena Furmen'in fırçalarının en ünlü portresi kocası 1630'da, çoğaltılması yukarıda gösterilen şekilde yazılmıştır. Üzerinde, 16 yaşındaki genç karısı, muhteşem bir ziyaret elbisesi, Hollanda tarzında güzel bir kadife şapka ve midesine bastırılan iki narin gül çiçek ile resmedilmiştir. Bu dönemde Rubens'in ikinci eşinin hamile kaldığına ve karnının çiçeklerinin temsil ettiği şeyin bu olduğuna inanılıyor. Cloth, Lahey Kraliyet Sanat Galerisi Mauritshuis'te yer almaktadır.
Peter Paul Rubens, bol figürlü mitolojik konuları işlediği eserleri, kullandığı renkler ve dinamik çizgileriyle günümüz dünyasına sinemadan resme birçok alanda ilham vermiş bir isim. YAŞAMI Peter Paul Rubens 1577 – 1640, Katoliklik’ten Protestanlığa geçmesi üzerine Protestanlar’a uygulanan baskı nedeniyle Almanya’ya kaçan Flaman hukukçu bir babanın oğludur. Resim eğitimine Tobias Verhaecht ve Adam van Noort’tan ders alarak başlar. Daha sonra İtalyan ekolünde gelen Otto van Veen’den eğitim almaya başlar. Rubens, İtalya’da bulunduğu uzun dönemde Caracci ile Caravaggio’nun eserleri kadar yüksek Rönesans’ın ustalarını da inceleme fırsatı bulmuştur. Ona göre sanatçının görevi, çevresindeki doğayı resmetmekti, nesnelerin canlı güzelliğinden zevk aldığını bize hissettirmeliydi. Rubens, klasik öykü ve efsaneleri resmetme geleneğini yeniden canlandıran ve inananların eğitimi için etkileyici sunak resimleri yapan Carracci ve okuluna hayrandı. Aynı zamanda Caravaggio’nun doğayı incelerken gösterdiği ödünsüz içtenliğe de saygı duyuyordu. Flaman resminin en büyük Barok ressamı tüm zamanların ve bütün devrin de en güçlü sanatçılarından biri olan Peter Paul Rubens çağına damgasını vurmuştur. Flaman Baroku’nun bu önemli temsilcisi, bir anti klasist idi. Resimleri yapı, ritim ve kompozisyon dağılımı açısından Michelangelo’yu hatta Raffaello’yu, renkleri itibariyle Tiziano’yu çağrıştırır. Caravaggio’dan resimdeki dramatik atmosferi ve ışık kullanım tarzını almıştır. Bütün bunları kendi kişisel üslubu ile bütünleştirmiştir. Yetenekleri Rubens’e, kendinden önce hiçbir ressamın ulaşamadığı bir ün ve başarı kazandırdı. Dönemin en zengin ve soylu kraliyet aileleri, saraylar ve kiliseler için tablolar yaptı. Tabloların taslakları Rubens’in bizzat kendisi tarafından hazırlanıyor, ara çalışmalar ve detayları yardımcıları tarafından yapılıyor, son kontrolleri yine kendisi gözden geçiriyor ve böylece bir tablo birçok kişinin ortak çalışması sonucunda tamamlanıyordu. Dönemin atölye çalışması geleneği bu şekildeydi ve çok sayıdaki siparişler ancak bu şekilde yetiştirilebilmekteydi. Fransa Kralı XIII. Louis’den, Louis’in annesi Maria Medici’den, İspanya Kralı III. Philip’ten ve sanatçıya şövalyelik onurunu veren İngiltere kralı I. Charles’dan siparişler kabul etti. Onur konuğu olarak, bir saraydan başka bir saraya giderken çoğu zaman diplomatik ve siyasal açıdan hassas görevler de yüklendi. Bunların içinde en önemli olanı, İngiltere ve İspanya’nın, bugünkü deyişle muhafazakar diye nitelendirebileceğimiz bir cephe kurmaları için yaptığı arabuluculuktur. Rubens’in birçok ünlü öğrenci ve yardımcıları oldu bunlardan en önemlisi Van Dyck’tır. Yaşamı zenginlik, mutluluk ve başarılarla dolu geçen Rubens’in aklı, bilgisi, görgüsü, kültürü ve konuşma yeteneğinden fazlasıyla etkilenen Arşidük Albrecht, kendisini saray ressamı olarak görevlendirdi. ÖNEMLİ TABLOLARI 1. Self Portrait, Rubens and Isabella Brant In The Honeysuckle Bower, 1609 – 1610 Rubens, ilk eşi Isabella Brant ile kendisini resmetmiştir. Resimde şık kıyafetler içerisindeki Rubens elele tutuştuğu eşiyle kendisini romantik bir çift olarak tasvir etmiştir. Barok resmin en önemli özelliklerinden birisi nesnelerin dokularının resme yansıtılmasıdır. 2 çocuğunun annesi eşi Isabella’yı 1626 yılında 35 yaşında kaybedecektir. 2. Descent From The Cross, 1612 – 1614 Antwerp Katedral’i için yaptığı resimlerdendir. Çarmıhtan İndirilme eserinin dramatik içeriği, ışık gölge zıtlaşması ile kuvvetlendirilmiş ve ihtiraslı bir anlatım elde edilmiştir. Rubens, ışıklı yerleri mat sıcak renklerle, gölgeli yerleri ise saydam soğuk renklerle ince olarak boyayarak, ışıklı yerlerin resim yüzeyinde canlı olarak ifadesini sağlamıştır. Rubens, soğuk renkli gölgeli bölümlerde kızıl ve kahverengi renkleri çizerek, biçim devamını gölgeli olan bölümlerde devam ettirebiliyordu. 3. The Battle Of The Amazons, 1618 Bu konuyu, birkaç kez resmetti Rubens. Amazonlar, mitolojide savaşçı kadınlardır. Savaş aletleri ok, yay, kargı ve labrys denilen, iki ağızlı baltadır. Resimde konuyla bağlantılı olarak olarak hareket ve ifade üst seviyeye çıkmıştır. Amazonların Savaşı’nda asimetrik kompozisyon, figür grubunun kıvrımlı, hatta neredeyse oval hareketi, yoğun ifade ve hareketler dikkat çekmektedir. 4. The Rape Of The Daughters Of Leucippus, 1618 Leuccipos’un Kızlarının Kaçırılışı adlı resim sadece Rubens’in değil, Barok dönemin baş yapıtlarından birisidir. Resmin ön planında büyük olarak tasvir edilmiş bir figür grubu söz konusudur. Bu gruba, arkalarındaki biri şahlanmış iki at da dahildir. İki erkek figürü gerilmiş kasları, enerjik hareketleri ile kendilerine direnen iki genç kızı kaçırmaktadırlar. Yoğun bir hareket, ifade resme hakimdir, ayrıca kıvrımlı, eğik hatlar, diyagonal kompozisyonlar dikkat çekmektedir. Figürler resmin büyük kısmını kaplamasına karşın, olayın içinde cereyan ettiği geniş ufuklu bir manzara dikkat çekmektedir. 5. Mars and Rhea Silvia, 1620 Özellikle mitoloji ve tarihsel konuları resimlerine konu edinen sanatçının yapıtlarının çoğu, büyük boyutlu tablolardır. Rhea Silvia, Roma Mitolojisi’nde Savaş Tanrısı Mars’ın tecavüzüne uğramış bir Vesta bakiresi. Daha sonra ikiz çocukları Romus ve Romulus’u dünyaya getirir. Rubens resminde bu sahneyi resmetmiş. Rhea Silvia iffet yemini etmiş bir rahibedir ve Mars’a tepki göstermektedir. Sağ yanında sunakta mitolojideki ebedi ateş yanmakta, resmin arka planında ise tapınak tasvir edilmiştir. 6. Portrait Of Susanna Lunden, 1625 – 1627 Rubens, aynı zamanda ünlü bir portre sanatçısıdır. Resimlerindeki kişiler ister erkek, ister kadın, yaşlı, genç veya çocuk olsun sağlam yapılı, sağlıklı ve şişmanca kişilerdir. Modellerinde giysilerin ihtişamı ve süs unsuru üzerinde durmuştur. Tüm resimlerinde Rubens’in kadınları kaslı, deforme olmuş vücutları, iri kemikler, çok çalışmış elleri ayakları ile eleştirilmiştir. Sanatçının yaşadığı dönemde Flandre bölgesinde ince bedenli olmak moda değildi. Belki de bu nedenle Rubens klasik güzelliğin ideal biçimlerini kullanmıyordu. 7. Assumption Of The Virgin Mary, 1626 Rubens, bu resmi de Antwerp’teki katedrale yaptı. Resimde Bakire Meryem’in ölümünden sonra, göğe yükselmesi anlatılıyor. Meryem’i bebek melekler göğe çıkarıyor. Aşağıda 12 havari şaşkınlık içindeler. Mezarın başındaki Magdalalı Meryem, diğer ikisinin ise Meryem’in kız kardeşleri olduğuna inanılıyor. Kardeşler, ellerinde boş kalan kefen bezini tutuyorlar. Havariler karanlıkta, Meryem ise ise ilahi bir ışığa doğru yükseliyor. 8. Virgin and Child Enthroned With Saints, 1628 Bu konu farklı ressamlarca yapılmış, fakat daha öncekilere oranla, daha çok hareket, daha çok ışık, daha güçlü bir mekan hissi ve daha kalabalık bir figür grubu var. Azizler, bir bayram havası içinde, Meryem’in yüksekteki tahtının çevresini dolduruyorlar. Ön planda piskopos Aziz Augustinus, elinde simgesel anlamı olan ızgara demirle Aziz Laurentius ve Tolentinolu keşiş Aziz Nikola, seyirciyi, tapındıkları Meryem’e doğru yöneltiyorlar. Ejderiyle Aziz Giorgio, okluk ve oklarıyla Aziz Sebastianus dikkatle birbirlerine bakarken, elinde palmiyeyle bir asker, tahtın dibinde diz çökmek üzere. Aralarında bir rahibenin de bulunduğu bir grup kadın, küçük bir melek eşliğindeki bir genç kızın Meryem’in kucağından sarkan çocuk İsa’dan bir yüzük almak için diz çöktüğü sahneye doğru, kendilerinden geçmişçesine bakıyorlar. Aziz Yusuf, tahtın arkasından, olanlara şefkatle bakıyor. Birini anahtarından, ötekisini kılıcından tanıdığımız Aziz Petrus’la Aziz Paulus ise ayakta derin düşüncelere dalmışlar. Bu iki figür, karşı tarafta yalnız başına ışığın altında durmuş ve ellerini kendinden geçmiş bir hayranlıkla havaya kaldıran Aziz Yahya’nın heybetli figürünü etkili bir biçimde dengeliyor. Öte yandan sevimli iki küçük, Yahya’nın yürümemekte direten kuzusunu tahtın basamaklarından yukarıya çekiyor. Bir başka çift küçük melek de, Meryem’in başına defneden bir taç koymak için gökten aşağı sarkıyor. 9. Massacre Of The Innocents, 1636 – 1638 Rubens, Masumların Katli resminin iki versiyonunu yapmıştır. İlk versiyonu 1611-12 yılları arasında yapmıştır. Masumların Katli bölümü Matta İncili’nde de yer alır. Kral Hedod, Roma İmparatorluğu tarafından Antik İsrail’e atanan bir kraldır. Büyük Herod, Zalim Herod gibi isimler ile anılan kral iktidar hırsı ile bilinir. Gizli Polis sistemini kurduğu öne sürülür. Üç Bilge ya da Üç Kral olarak anılan kişiler Kral Herod’a İsa’nın doğumunu haber verir ve Bethlehem’de Beytüllahim Yahudilerin Kralı olacak, onu tahtından edecek kişi olduğunu söyler. Kral Herod, Bethlehem’de son iki yılda doğmuş olan bütün bebeklerin öldürülmesini emreder. Resim bu katliamı anlatır. Anneler çoçuklarını korumak için Herod’un askerleri ile savaşıyor. Yerde ölü yatan çocuk bedenler… Bir kadın bir eliyle Herod’un askerlerinden birinin yüzüne tırnaklarını geçirmiş, diğer eliyle çocuğunu geri çekiyor. Resmin sağ yanında bir çocuğu tutup kaldırmış taş bloklara vurmak üzere olan bir asker ve ona yalvaran bir başka kadın görülmekte. 10. St. Cecilia, 1639 Rubens’in son resimlerinden. Tablodaki modeli karısı Helena Fourment. Karısı ustalık döneminde birçok resminde en gözde modeli oldu. İkinci eşi ile evlendiğinde Rubens 53, eşi 16 yaşındaydı. Evlendiği gün cennetteki meleklerin müziğini duyduğu için St. Cecilia, Hristiyan inancında müziğin azizesi olarak adlandırılır. Rubens, yaptığı resimlerde ışıklı ve gölgeli bölümlerle büyük heyecanlar yaratmak ister. İzlenimlerini vurgulayabilmek için geliştirdiği teknikle, ışıklı bölgeleri mat, gölgeli bölgeleri ise saydam soğuk renklerle boyayarak resmin yüzeyinde sağlam bir zemin oluşturur. 1640 yılında hayata veda eden Barok sanatın en büyük öncülerinden Flaman ressam Peter Paul Rubens’in mezarı, Antwerp’te St. James Kilisesi’nde kendisine özel ayrılan bir yerde bulunmaktadır. Kaynak Görüntü ve Görüntüler Katolik Avrupa, Sinema Yapımlarında Görsel Eğretileme ve Anlatım Aracı Olarak Işık, Günde 1 Resim – Peter Paul Rubens
peter paul rubens eserleri ve açıklamaları